Türkçe bazılarımızın sandığından daha zengindir. Dilimizde genel olarak
kullanılan 30.000 kadar sözcük vardır. Bunlara halk ağızlarını ve dilimize
girmiş yabancı sözcükleri de katarsak kelime hazinesi elli bini geçer. Ayrıca
Türkçe’de organ, hayvan ve doğa adları zengindir. Renk ve
akraba adları da birçok dile göre daha çeşitlidir ve zengindir.
Benin, Burkina Faso, Kamerun, Merkezi Afrika Cumhuriyeti, Çad, Kongo Cumhuriyeti, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Cibuti, Gabon, Guinea, Fildişi Sahili, Madagaskar, Mali, Moritanya, Nijerya, Ruanda, Senegal, Tago, Tunus ve Fas.
Atatürk
dilin önemini vurguladı ve şöyle söyledi: “Millet, dil, kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı
yurttaşların oluşturdukları sosyal ve siyasal topluluktur.” Atatürk, 1928’de Türk alfabesinin kabulünü sağlayarak
Türkçe’nin gelişmesine katkıda bulundu. Bununla da yetinmeyerek 1932’de Türk
Dili Tetkik Derneği’ni kurdu. Bu dernek, 1936’da Türk Dil Kurumu adını aldı.
Cumhuriyet döneminde dil kurultayları oluşturularak Türkçe’nin önemi ve
zenginliği ortaya kondu. Özellikle yabancı sözcüklerden Türkçe’nin
temizlenmesine çalışıldı. Osmanlıca, Türkçe, Arapça ve Farsça karışımı bir dilimiz vardı.
Atatürk, halkın anlayacağı dile dönülmesi için şöyle
söylemişti: “Ülkesini yüksek bağımsızlığını korumasını bilen
Türk
Milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan
kurtarmalıdır
Benin, Burkina Faso, Kamerun, Merkezi Afrika Cumhuriyeti, Çad, Kongo Cumhuriyeti, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Cibuti, Gabon, Guinea, Fildişi Sahili, Madagaskar, Mali, Moritanya, Nijerya, Ruanda, Senegal, Tago, Tunus ve Fas.
Sıraladığımız ülkelerin
en belirgin ortak özelliği sorulmuş olsaydı, belki çoğumuzun aklına gelen ilk
cevap “Bu ülkeler Afrika’da yer alıyor” olurdu. Evet doğru. Ama bir ortak
özellikleri daha var ki, Afrika’da yer almak kadar belirgin ve ayırt edici:
Frankofon ülkeler ailesine mensup olmaları.
Frankofon kelimesin aslı “La Francophonie”dur. Anlamı
kısaca “Fransızca konuşan” demek. Uluslararası camiada “Frankofon Ülkeler”
denilince tıpkı yukarıdaki söylediğimiz ülkelerde olduğu gibi, 18 ülkede
Fransızca resmî dil olarak kullanılıyor. Ayrıca 57 ülkede Fransızca ya ikinci
dil, ya da yaygın olarak kullanılmakta.
Afrika'daki Fransızca konuşulan toplam yerleşim
alanı ABD’den daha büyük. Bu ülkelerdeki toplam nüfus ise 254 milyon. Bu rakam
ise çeyrek milyar insanın doğrudan veya dolaylı olarak Fransızcayı ortak
iletişim aracı olarak kullandıkları anlamına geliyor. Kısaca bu kadar geniş bir
alanın ve sayılmayacak kadar çok farklılıkların bulunduğu bir bölgenin ortak
paydasını oluşturuyor Fransızca.
Kısaca “Frankofon” olma özelliği saydığımız bu
ülkelerde yaşayan insanlar kendi öz dillerine “Fransız” kalmış durumdalar.
Peki ya biz?
Little Big, Big Star, Marko Delli, Conan Jeans,
Lee, Weber Jeans ve Galila Restaurant, LC Waikiki, Rodi, Big Free, Tifanny,
Cotton Shop, Benson Jeans, McDonald’s, Burger King, Pizza Hut, Domino’s Pizza,
Carousel, Galleria, Capitol, Atrium, Carrefour, Groseri Market, Coiffeur Angle
gibi telaffuzda bile zorlandığımız belki binlerce isim…
Rainbow Kasabı, Kadir Has Center, Dürüm Land, Cafe
Beyzade, Galaxy Alışveriş Merkezi, Ev Shop, Yeşil Plaza, Vatan Computer gibi
yarı Türkçe isimler…
CoonDra (Kundura), Mardini (Mardin), Velini
(Veli), Efendy (Efendi), Eskidji (Eskici), Laila (Leyla), Kiosk (Köşk), Ramsey
(Remzi) gibi Türkçeden bozma yabancı isimler…
Sokaklarda, caddelerde gördüklerimiz, günlük
konuşmalarımız, gazetemiz, dergimiz, yiyip içtiğimiz pekçok şey yabancı. Ama
bir gerçek var ki, biz artık o yabancı şeylere artık hiç de yabancı değiliz.
Yabancılaşma, artık hiç yadırganmaz durumda. Belki
de kaçınılmaz veya sıradan görülüyor. Yabancılaşmanın veya gönüllü işgal altına
girmenin temelinde yatan gerekçe veya gerekçeler hakkında birçok madde
sıralayabiliriz. Bizdeki yabancı hayranlığından, hayatın hemen her aşamasında
yağmur misali karşımıza çıkmasına kadar yüzlerce sebep bulabiliriz.
Bu sebeplerin en önde gelenlerinden birisi, toplum
olarak, bir şekildeki kullanımlarda çok istekli oluşumuz olsa gerek. Duyduğumuz
yabancı bir kelimeyi kullanırken ilk birkaç denemede hafiften bir yabancılık
çeksek de, çok geçmeden o kelimelerin Türkçe karşılıklarını unutuyoruz. Derken
dildeki bu dönüşüm tabelalara da yansıyor. Tabelalar yabancılaştıkça,
insanlarda daha fazla yabancı hayranlığı oluşuyor. Yabancı hayranlığı daha
fazla yabancı kelime kullanmayı doğuruyor. Ve bir kısır döngü devam edip
gidiyor.
Bağımsız Eğitimciler Sendikasından (BES) yapılan yazılı açıklamada,
sendikanın AR-GE biriminin "Türkiye'nin Okuma Alışkanlığı" adlı bir
rapor hazırladığı belirtildi.
Rapora göre Türkiye, kitap okuma konusunda çoğu Afrika ülkelerinin gerisinde kalmış durumda.
Japonya'da toplumun yüzde 14'ü,
Amerika'da yüzde 12'si,
İngiltere ve Fransa'da yüzde 21'i düzenli kitap okurken,
Türkiye'de yalnızca on binde 1 kişi kitap okuyor.
Rapora göre Türkiye, kitap okuma konusunda çoğu Afrika ülkelerinin gerisinde kalmış durumda.
Japonya'da toplumun yüzde 14'ü,
Amerika'da yüzde 12'si,
İngiltere ve Fransa'da yüzde 21'i düzenli kitap okurken,
Türkiye'de yalnızca on binde 1 kişi kitap okuyor.